BATOÇA

Search
Close this search box.

Suriye’de son dönemde yaşanan olayları ve gelişmeleri yakından takip etmekteyiz.. Yıllardır bölgede savaş sürüyor. Bu savaşta, Orta Doğu ve Arap ülkelerinin çekişmesinin yarattığı karışıklıkların yanı sıra, Amerika ve Rusya gibi ülkelerin hakimiyet ve çıkarları doğrultusunda yürüttüğü politikalar ve verdikleri destekler, bölgede bitmeyen katliamlara, savaşlara ve göçlere yol açtı. 

8 Aralık 2024’te Esad rejiminin devrilmesinin ardından HTŞ’nin ülkede kontrolü ele geçirmesiyle, yeni bir döneme girildi. Bu yeni dönem, bazı gruplar için sevindirici görünürken, bazıları için endişe ve belirsizlik yarattı. HTŞ’nin köklerinin ve geleneğinin El-Kaide ve El-Nusra’ya dayandığını, liderlerinin bu yapılar içinde yetiştiğini biliyoruz. Hafızamızı biraz zorladığımızda, bu örgütlerin ve içlerinden çıkan diğer cihatçı grupların neler yaptığını; toplu katliamları, işkenceleri, tecavüzleri ve yarattıkları tüm yıkımları hatırlıyoruz. Üstelik bunların, ‘İslam adına cihat’ söylemiyle meşrulaştırılmaya çalışıldığını ve bu yaşananların üzerini örten bir kılıf gibi kullanıldığını bilmekteyiz. Bugün HTŞ’nin gerçekleştirdiği mezhepsel ve etnik temizlik politikalarının ise geçmişte Baas rejiminin uyguladığı savaş politikalarının başka bir versiyonu olduğunun farkındayız.

HTŞ lideri Colani (Ahmet eş-Şara), tüm gruplar ve azınlıklarla barış içinde yaşamak istediklerini sık sık dile getirmekte ve kendine çizdiği yeni profil ve söylemlerle hem yerini sağlamlaştırmak hem de dünya kamuoyunda kabul görmek ve yer edinmek istemekte. Fakat görünenin aksine Aleviler ve diğer azınlık gruplar, varoluşsal bir tehdit ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Cihatçı grupların Lazkiye, Tartus, Humus, Hama gibi Alevilerin ve azınlıkların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde katliamlar gerçekleştirdiğine dair haberler alıyoruz. HTŞ’ye bağlı unsurlar tarafından Alevi akademisyen Rasha Al-Ali’nin kaçırılıp öldürülmesini, toplu infazları, dini mekanlara yönelik saldırıları Alevilere ve farklı etnik ve dini yapılara yönelik mezhepsel nefretin, siyasi hesaplaşmaların ve bölgede sürdürülen savaş politikalarının sonucu olarak görüyoruz. Suriye’deki mezhepsel ve etnik çeşitliliğin hedef alındığı bu süreç tüm halklar için büyük bir tehdittir.

Türkiye’nin, Suriye’nin yeni halinin dizayn edilmesindeki rolünün farkındayız. HTŞ’ye verilen desteğin boyutunu bilmesekte, bakanların bölgeyle olan temaslarını, Ahmet eş-Şara’nın Türkiye’de resmi törenle karşılandığını ve ‘kardeşim’ diye hitap edildiğini endişe ile izlemekteyiz.

Türkiye’nin bölgede yürrüttüğü politikalara dair endişelerimiz her geçen gün artmakta. Suriye’de yaşanan katliamların, görmezden gelinemeyeceğini, azınlıkları yok sayan, tehdit eden, tedirgin eden hiçbir gruba meşruiyet kazandırılamayacağını, barış aktivistleri olarak, Suriye’de sürdürülen savaş politikalarının karşısında olduğumuzu; alevilere, azınlıklara ve lubunyalara yönelik katliamları reddettiğimizi bir kez daha hatırlatıyoruz.

Tüm bu sebeplerle Türkiye’nin Suriye’ye yönelik politikalarının, barışın doğrultusunda olmasını talep etmekteyiz.
 

Tüm hak savunucularını, Suriye’de yaşanmakta olan etnik, mezhepsel ve kimlik soykırımına karşı harekete geçmeye çağırıyoruz.

Ötekilere yönelik saldırılar derhal durdurulmalı, insan hakları ihlali yapan gruplara verilen her türlü desteğin kesilmesi için adımlar atılmalıdır.

Hepimiz özgür olmadan hiçbirimiz özgür değildir!

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *